Röportaj

Hacı Murat Denli: Önemli olan hacca gitmek değil, hacı kalabilmektir

Hac ibadetini yapmanın verdiği huzur sonrası dikkat edilmesi gerekenler ile ilgili açıklamalarda bulunan Hacı Murat Denli, hacca gitmek kadar, hac ibadetinden sonra da ibadet ve günlük yaşantıya dikkat edilmesi gerektiğini belirtti.

Mayıs ayında kafileler halinde kutsal topraklara gitmeye başlayan hacı adayları, yaklaşık 2 aylık bir arınmanın ardından hac farizasını yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla, memleketlerine dönmeye başladı.

Bu sene hac ibadetini yerine getiren Murat Denli, hac ibadetinin önemi hakkında konuşarak, duygularını  İLKHA muhabirine paylaştı.

"Hac; meşakkattir, bu meşakkate katlanmayı istiyorum deyip niyet etmektir"

Hac yaparken emin beldede Allah'ın misafiri olduğunu ve burada bulunanların hepsinin Rahmanın misafirleri olduğunun bilincinde olup hac ibadetini yerine getirmek gerektiğini ifade eden Hacı Murat Denli, "Hac, âlimlerin ariflerin deyişiyle kalbin ardına yolculuktur. Hacca gitmeden önce orayı çok isteyeceksin. Allah'a olan bağlılığını teslimiyetini, sadakatini belli etmek için ben canımla malımla orayı çok istiyorum demek gerekiyor.  İnsan o mertebeye ulaşıncaya kadar belirli bir mal verip orada Resulullah aleyhi ve sellemin deyişi ile 'Hac meşakkattir, bu meşakkate katlanmayı istiyorum' deyip niyet etmektir. Allah-u Teâla, Kur'an-ı Kerim'de "Fecre yemin olsun ki, sayılı 10 geceye yemin olsun" buyuruyor. Hazreti İbrahim aleyhisselatu vesselam'ın rüyalarını gördüğü bir sonraki gün de ihramını kuşanıp, dünyalık ve ahiretlik kefenini giyip Arafat'a çıktığı günlerdir. Nasıl İbrahim aleyhissalatu vesselam gibi rüyaların rahmani olduğunu Arefe'de fark etti, Âdem aleyhisselatu vesselam Arefe'de Havva annemizi tanıdı kavuştu. Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'a Cebrail'in orayı tanıttıktan sonra Hac ibadetinin başladığını anlayacaksın. Arefe'de ilk önce kendini tanıyacaksın, ben kimim, beyaz bir kefen giymiş, ayaklarım yalın şekilde başında hiçbir şey yok ve burada Allah'ın bahşedeceği bütün güzelliklere muhtacım diyeceksin. Allah u Teâlâ o gün meleklerini yeryüzüne indirir, o dünden başka duaların en çok kabul edildiği bir gün yoktur. Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın deyişiyle "O gün dualarınızdan asla vazgeçmeyin, duanızın kabul olup olmadığını sorgulamaksızın sanki kabul olacakmış gibi sürekli dua edin". O vakitte Allah u Teâlâ'ya ellerini açıp duada bulunuyorsun. Orada ister dünyalık ister, ahretlik Allah'tan ne istemişsen Arefe günü rabbim bahşediyor. Akşam vakit zevale vardığında, insan ömrünü kemale ermiş gibi bir zaman geçiyor ve yavaş yavaş Arefe'den Muzdelife'ye iniyorsun. Müşriklerin ileri gelenleri Harem bölgesine geldiklerinde atalarını zikrediyorlardı, Allah u Teâlâ'da Müslümanlara buyurdu ki "oraya vardığınızda Allah'ı zikredin". İnsan Muzdelife'ye geldiğinde bir şeyin şuuruna varıyor. Muzdelife'de bir süre kaldıktan sonra nefsini ve içindeki kötülükleri temizleyeceğin taşları topluyorsun. Nefsinle mücadeleye başlayacağın şeytanın Hazreti İbrahim'e yenildiği Mina Dağı mıntıkasına gidiyorsun. İlk gün büyük şeytanı yani içinde, kalbinde, vücudunda ne kadar kir, pas varsa onları atıyorsun. Şeytan taşlama semboliktir aslında. Taşları atarken o günahlarını vücudundan atıyorsun. Bu yapılan aslında Allah'a bir biattır. Bayramın kalan günlerinde ise Allah'a verdiğin söz üzerinesin, nefsini temizlemeyle uğraşıyorsun. Bu temiz ve güzel halinle, kendini tanımış halinle, bu şuurla Kâbe'ye gidiyorsun. Farz olan tavaf için Kâbe'de tertemiz şekilde tavafını yapıyorsun. Cemeratı bitirdiğinde, insanın ruhuna ve bedenine ferahlık geliyor. Bu emin beldede Allah'ın misafiriyim, burada bulunanların hepsi Rahmanın misafirleridir deyip, bana düşen ne varsa Allah yolunda yapmaya hazırım demeliyiz. Hazreti İbrahim gibi aslında sen de oğlunu kurban ediyorsun. Ben de bu söz ve samimiyet üzerine teslimiyet üzereyim. Aslında haccın gayesi ve maneviyatı budur. İnsan bu şekilde haccı bilecek ve tanıyacak, nerede olduğunun farkında olacak." sözlerine yer verdi.

"Medineli gençler nasıl ki Peygambere söz vermişlerse, ben de bu söz ile Medine'ye giriyorum"

"Sahabeler İslam'ı nasıl muhafaza  ettiyse haçtan dönen hacılar da, bizlerde o şekilde muhafaza etmeliyiz" diyen Denli, "Cenneti muallada İslam'dan önce Peygamber Efendimizin dedesi Abdulmuttalib'in mezarı, İslam'dan sonra cennet kadınlarının en faziletlisi Hazreti Hatice annemizin mezarı orada. Orada peygamberlerin teneffüs ettiği iklimi tanıyacak. Kâbe'yi biraz geçtiğinde, İslam'ın ilk şehidi Sümeyye'nin mezarını ziyaret edebilecek. Bu maneviyatı insan hissedecek. Mekke ile Medine arasında Bedir'i görecek, orada Allah için canlarını feda eden sahabeleri hatırlayacak. Medine'ye, Resulullah Efendimizin şehrine gittiğinde nasıl ki Akabe biatında o Medineli gençler Peygambere söz vermişlerse, ben de bu söz ile Medine'ye giriyorum diyecek. O gençler nasıl canları ve malları ile seni koruyacaklarına dair söz vermişlerse, ben de senin sünnetini koruyacağıma dair söz veriyorum deyip Peygamber şehrine giriş yapacaksın. Şehre girdiğinde Peygamber Efendimize selam verecek, "Minberimle evim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir, kim orada iki rekât namaz kılarsa cennette namaz kılmış gibi olacak" sözü üzerine Medine'ye giriş yapacak, orada namaz kılacak ve nerde olduğunu bilecek. 10 bin sahabenin medfun olduğu o mübarek Cennetul Baki mezarlığını ziyaret edeecek. Resulullah Efendimizin ilk mescidi olan Kuba mescidine gidip orada Peygamber efendimizin namaz kıldığı yerde iki rekâtlık namazını kılacak. Orada kılınan 2 rekât namazın sevabı umre sevabı gibidir.  Uhud'a gittiğinde "Uhud bizi sever, biz de Uhud'u severiz" Peygamber efendimizin bu sözünü hatırlayıp Hamza'nın, Musab'ın ve diğer sahabenin Allah için canlarını verdikleri meydana gidip o atmosferi kalbinde hissedeceksin. Ayneyn Tepesinde 70 okçunun nöbet tuttuğu tepeden Uhud'a bakacaksın, okçular tepesinde Uhud'a inen sahabeleri düşüneceksin. Peygamber efendimizin Uhud dağının bir köşesine çekilmek zorunda kaldığını izleyip, Sad bin Ebi Vakkas'ın ok attığı yerde durup meydana bakacaksın. Burada Peygamber efendimizin Sad bin Ebi Vakkas için "Ey Sad okları at, anam babam sana feda olsun" sözleri söylediği tepede durup o günü hatırlayacaksınız. Ama şunu da asla unutmayacaksın, Uhud'a katılan hiçbir sahabe ölünceye kadar okçular tepesinden inenlerin ismini zikretmedi, falan sahabe orayı terk etti demedi. Şuana kadar İslam tarihinde ayneyn Tepesini terk eden sahabelerin isimleri bilinmiyor. Sahabeler o vakitte öyle İslami muhafaza ettiler." ifadelerini kullandı.

"Beledül emin şehrinde nasıl ki Allah'a peygambere yakınsan burada da Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunun bilektir"

Müslümanların  birbirlerinin derdiyle dertlenmesi gerektiğini dile getiren Hacı Murat Denli, "Medine'de Peygamber efendimizin mescidine geldiğinde bu sözler üzerine duracaksın. Oradan Peygamber efendimizin eliyle diktiği hurma ağaçlarından hurmalar, şifa niyetine zemzem getireceksin. Önemli olan hacca gitmek değil, önemli olan hacı kalabilmektir. Hac döneminde verilen söz üzerine kalmaktır, orada Kâbe'de lebbeyk sözünün üzerine kalmaktır. Ben, Rahmanin misafiri olarak oraya gittim, Allah bana bu güzellikleri nasip etti demektir. Orada nasıl kulaklarım kapalıydı, gözlerim kapalıydı, ellerim her türlü günaha kapalıydı, şu anda kendi yurduma kendi memleketime geldiğimde yine aynı söz üzerine nasıl kalabilirim diye düşünmelidir. Hacda, Peygamber efendimizin kokusunu nasıl getirebilirim.  Sevr'de iman üzerine kalıp Peygamber efendimizin yanında duran Hazreti Ebubekir'in sadakatini nasıl getirebilirim. Hira'ya çıktığında oraya inen Kur'an nurunu kendi üzerine işlemek gerekir. Hazreti Ömer'in adaletini, Hz. Ali'nin Peygamber efendimizi koruduğu gibi onun korumasını ve onun cesaretini kendimle getirebilir miyim? Hudeybiye'de 1500 sahabi ellerini Peygamber efendimizin elinin üzerine koyup bey'at etti. Ben de onlar gibi peygambere biat edip sadık olabilir miyim? Peygamber efendimizin Cirane'de sütkardeşi Şeyma'ya gösterdiği vefayı, kardeşliği sevdiklerime gösterebilir miyim? Oradan döndüğümde kendimle günahlarım arasında bir sınır çizebilir miyim? Önemli olan Hac'dan bunları getirmektir, bunları anlamaktır. O emin beldede, nasıl ki Allah'a Peygambere yakınsan burada da Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bilmektir. Biz bundan önce Allah'tan ne istedik de Allah bize vermedi. Burada da camimiz var, ezanımız var, Kur'an'ımız var, Peygamber efendimizin sünneti var, yetimler var, fakirler var. Burada da duanın her türlüsü var, istediğiniz tüm hayırları, güzellikleri burada da yapabiliriz. Sadece ben gittim Hacı olayım, orada şu güzellikleri göreyim, ticaret yapayım, şu çirkinlikleri gördüm gibi şeyleri anlatmaktansa, Allah beni misafir etti acaba misafirliğimi kabul etti mi? ben orada bir misafir gibi davrandım mı? Rahman kullarına orada misafir olan kullarını eziyet verdim mi? Eğer eziyet verdiysem acaba Allah bana hangi gözle bakmıştır. O şuurla oraya Hacca gidip döneceksin. Müminler kardeştir ancak bu kardeşlik üzerine, o hukuk üzerine birbirine sımsıkı bağlananlar kurtuluşa ereceklerdir. Hac, birlik beraberliğin en zirve noktasıdır. Eğer Müslümanlar orada birbirlerini tanımışsa, birbirlerinin derdiyle dertlenmişse, asıl hac odur. Hacdan döndüğünde onu yerine getirebilecek, türlü türlü imkânlar var. Rabbim hacca gidip hacı kalmayı, orada yaptığımız duaları inşallah kabul etmiştir. O kabul üzerine hayatımızı sürdürmeyi ve burada da ne kadar güzellik varsa, Allah yolunda o güzellikleri bizlere ve tüm kardeşlerimize nasip etsin." dedi. (İLKHA)