EĞİTİM

İDEV Başkan Yardımcısı Taş: Akademik başarı yükseliyor ama erdem ve ahlakta geriye gidiyoruz

İdeal Eğitim Vakfı (İDEV) Başkan Yardımcısı Fatih Taş, Türkiye’de eğitimin bütün kademelerinde sistemin sürekli tartışıldığını belirterek, eğitimde yaşanan sorunların çoğu zaman güncel ve spesifik olaylar üzerinden değerlendirildiğini söyledi.

Son günlerde haber bültenlerine yansıyan öğrencilerin öğretmene yönelik düşük düşürücü yaklaşım ve tavırlar sergilemesi ile bazı illerde yaşanan akran zorbalığından kaynaklı şiddet olaylarını değerlendiren İdeal Eğitim Vakfı (İDEV) Başkan Yardımcısı Fatih Taş, bunun altında yatan en büyük nedenlerin ailelerin okul idaresi ve öğretmene yaklaşımı, rol model alınan dizi veya sinema karakterleri, disiplin ve yeni müfredatın uygulanabilirliğindeki eksikler ile öğretmenlik mesleğinin itibar kaybı olduğunu söyledi.

Türkiye'de Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin sistem olarak sürekli tartışıldığını, eğitimin içerisindeki var olan sorunların hep spesifik olaylar üzerinden değerlendirildiğini, olaylar meydana geldikten sonra söz konusu sorunların masaya yatırıldığını hatırlatan Taş, ilk yanlışın burada başladığını ve burada gerek basın gerek eğitimciler gerek sivil toplum kuruluşları ve gerekse siyasilerin bu yanlışın en önemli noktasındaki gruplar olduğunu kaydederek son yaşanan hadiselerin aniden gelişen olaylar değil, birer süreç olduğunun altını çizdi.

“Öğretimi veriyoruz ama eğitimi veremiyoruz”

Yaşanan gelişmeler karşısında eğitimdeki refah seviyesini değerlendiren Taş, "Öğrencilerimiz hangi aşamalardan geçerek böyle bir seviyeye ulaştığını düşündüğümüzde; eğitimde gittikçe kalite artıyor, teknolojik donanımlar, okullaşma oranları ve PISA verilerine göre sürekli yükselen bir akademik başarı mevcutken bunun yanında erdem, ahlak, davranış olarak sürekli geriye giden bir nesille karşı karşıyayız. Dolayısıyla bunun sorgulaması gerekiyor. Elbette ki bunun sadece bir sebebi yoktur. Burada çoklu bir sebep aramamız gerekiyor." dedi.

Taş, "Bu eğitim sistemi, sosyal ve dijital medya içerikleri ile ailelerin belki bu konuda gerekli ihtimamı göstermemesinden kaynaklı sebepler var. Burada en önemli iş tabii ki resmi erklere düşüyor. Millî Eğitim Bakanlığı, Aile Sosyal Politikaları Bakanlığı önemli projeler geliştirmesi lazım. Elbette eğitimciler olarak okullarda müfredatın dayatmasıyla formal eğitimde akademik başarıyı önceleyerek bir eğitim veriyoruz. Oysa ki eğitim-öğretim hep 'klasiktir' deniliyor. Önce eğitim, sonra öğretim diyorken maalesef öğretimi veriyoruz ama eğitimi veremiyoruz ve hep de eleştiriyoruz. Bunun yanında aileler çocukların biraz daha erdem ve ahlak çerçevesinde davranışlara dikkat edip eğitim kurumlarıyla iş birliğine giderek bu davranışları minimize edebilir." ifadelerini kullandı.

Akran zorbalığı neden artıyor?

Akran zorbalığının nedenlerini farklı yönlerden ele alan Taş, şunları söyledi:

"Akran zorbalığı kavramını biraz açmak gerekirse akranlar birbirlerine niye zorbalık yapıyorlar? Bu kavram neden çıktı? Bugün akran zorbalığı diye basında formüle edilen mevzu nedir? Türkiye'de çocuklarımız İlkokul, ortaokul ve lise diye tanımladığımız 4 artı 4 artı 4 eğitim sistemine tabi. Dolayısıyla her kademedeki çocuklar aynı binada bir arada eğitim görüyor. Bunu teknik olarak düşündüğümüzde aralarında 4 yaş farkı olan çocukların bir arada olduğunu varsayıyoruz. Burada alt grup ve orta kesimdeki öğrencilerin fiziksel, biyolojik ve bilişsel olarak birbirlerinden farklı olduklarını görüyoruz; bu da bir takım istenmeyen davranışlara sebep olabiliyor. Bu davranışları neden birbirlerinin üzerinde deniyorlar? İşte burada işin içine dijital medya, rol model olarak gördükleri bazı dizi, sinema ve dijitalleşme ile beraber sırf para ve beğeni kazanma uğruna yapılan bazı davranışlar ortaya çıkıyor. Gerçek hayatta kime güç yetirecekler? İşte 12 yaşındaki çocuk 8-9 yaşındaki çocuğun üzerinde bunu deneyecek. Maalesef temel problemimiz burada."

“Teknolojiyi reddetmek çözüm değil”

Dijital medyanın öğrenciler üzerinde oluşturduğu olumlu-olumsuz etkilere de değinen Taş, "Tabii ki dijital medyayı da doğru kullanmak gerekiyor. Tamamen reddederek veya yasaklayarak çocukları bu alandan uzaklaştıramayız, teknik olarak mümkün değil. Nihayetinde teknoloji çağındayız. Fakat evlerimizde teknolojik araçları doğru kullanarak, rol model olarak ebeveynlerin öne çıkarılması, belki daha istendik davranışların çocuğa öğretilmesi noktasında bu olumsuzlukları azaltabiliriz." dedi.

Okullardaki değerlerin öğretilmesi veya bu davranışların azaltılması noktasında müfredatın iki önemli parçası olduğunu sözlerine ekleyen Taş, "Birincisi disiplin. Nihayetinde insanların bir arada eğitim gördüğü, aynı ortamda bulunduğu insanların bir disipline, bir düzene tabi olması gerekiyor. Bir kere bahsettiğimiz 15-16 yaş altındaki çocuklara uygulanacak olan bir disiplin mevzuatı var fakat bu ne derece işler bir mevzuattır. Özellikle eğitimci, okul idaresi ve öğretmenlerin disiplin mevzusunu öğrenciler üzerinde realist bir şekilde uygulayamadıklarından şikâyet ettiklerini biliyoruz. Sonuçta çocuk da olsa o disiplin kurallarına uymadığı takdirde birtakım yaptırımlara maruz kalması gerektiği noktasında hemfikiriz. Elbette ki asıl amacımız çocukları cezalandırmak, ceza yoluyla disipline etmek değildir ama nihayetinde hayatın gerçeklerinde bu da var." şeklinde konuştu.

"Disiplin ve yeni müfredatın uygulanabilirliği dengelemek gerekir"

Taş, "İkincisi, Millî Eğitim Bakanlığı geçen seneden itibaren Türkiye Yüzyılı Maarif modeli uygulamasını başlattı. Şu anda bütün okul idarecilerileri, müdürler, müdür yardımcıları ve öğretmenlere bu yeni model tanıtıp benimsetiliyor. Bu, aslında erdem ve değerin öne çıktığı bir model olarak görülüyor. Temennimiz de odur ki bu modelin işler ve faydalı bir şekilde okullarda işlenmesidir. Fakat eğitim sistemimiz sınav odaklı olduğu için öğrenci ailelerinin öncelikli hedefi çocuğun matematikten veya Türkçe'den daha iyi bir başarı elde etmesi, eğitimci de 'Ne şartlarda olursa olsun bu çocuğa matematiği benimsetmem lazım' modunda olduğu sürece o manevi değerler muhtemelen formal eğitimde, okullarda arka planda kalacaktır. Bu anlamda bu ikisini dengelememiz gerekiyor." diye belirtti.

Daha önceki dönemlerde toplumda öğretmenlere duyulan saygıdan söz eden Taş, "Biz hep eskiye kıyas yapmayı seviyoruz. Elbette ki bu doğru da bir yöntemdir. Eskilerde öğretmene verilen kıymet değer çok büyüktü, aileler öğretmene çok değer veriyordu, öğretmen çocuk için bir rol modeldi ama gittikçe maalesef öğretmenlik mesleği değeri düşmese de meslek itibarı bir şekilde zedelendiği yılları yaşıyoruz. Eskiden öğretmen bir sokaktan geçtiğinde ya da adını duyduğumuzda bir şekilde düğmemizi ilikler, saygı ifadesini gerektiren davranışları gösterirdik. Toplumun algısının bu şekilde değişmesinin sebeplerini sorduğumuzda maksadımız kurum, öğretmen ve çocukları suçlamak olmasa da nihayetinde bir itibar zedelenmesi olmuştur." ifadelerine yer verdi.

“Öğretmenlik mesleğinin itibar kaybı eğitimi olumsuz etkiliyor”

Yaşanan olayların tekrarlanmaması hususunda Milli Eğitim Bakanlığının üzerine düşen paya da vurgu yapan Taş, son olarak şunları söyledi:

"Bir öğrenci muhatap olduğu eğitimciye saygı göstermezse ondan çok fayda da elde etmeyeceği gibi rol model olarak da kabul etmeyecektir. Öncelikle bakanlığın bu noktada öğretmenlik mesleğinin itibarının eski düzeye ulaşması noktasında algısal bir çalışma, öğretmenliğin ne kadar önemli bir meslek olduğunun toplum tarafından da eski itibarına kavuşması gerektiği noktasında adım atması gerekiyor. Biz velilerin de çocuğumuzun yanında öğretmenliğin ne kadar önemli bir meslek, değer ve kıymet olduğunu konuşmamız gerekiyor. Öğrenci tarafından öğretmen her şikâyet edildiğinde okul basıp 'çocuklarıma nasıl böyle davranırsınız' veya 'niye bunu söylemişsiniz' diye yargılayıp çocukların gözünde öğretmeni küçük düşürmememiz gerekir." (İLKHA)