Röportaj

Şehid kimdir, kime denir?

Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinde geçen "şehid kimdir ve kime denir?" sorusunu cevaplayan İlahiyatçı Fatih Sultan Semiz, şehadet en iyi ölene değil, en iyi yaşayana verilen bir ödül olduğunun altını çizdi.

Şehid sözcüğü Arapça bir kelimedir. Dilbilgisinde, mübalağalı ismi fail olan feilün vezninden gelen bir sigadır. Sözlük manası; bir şeye iyice tanıklık etmek, bir gerçeği iyice kavrayıp bellemek demektir. Şer'i manası ise; Allah'ın kelimesinin en yüce olması için savaşırken veya tebliğ ederken Allah yolunda öldürülenler için kullanılan bir tabirdir.

Şehid sözcüğü, Cihad sözcüğü gibi Kur'an-î bir ifade olup Müslümanlara has bir kavramdır. Başkaları tarafından da bunun kullanılıyor olması, müşahhas olarak kitleler üzerinde manevi etkilerinin görünmesinden dolayıdır. Günümüzde Müslümanlardan başkalarının, hatta batıl dava mensuplarının da bunu kullanması, onun Müslümanlar üzerindeki bu etkisini kırmak ve istismar etmekten başka bir şey değildir.

Konuyla ilgili İLKHA muhabirine konuşan İlahiyatçı Fatih Sultan Semiz, Allah için ölebilmek ancak Allah için yaşayabilenlere lütfedilen bir paye olduğunu söyledi.

"Münafıkça bir hayat yaşıyorsak mücahitçe bir ölümü beklemeyelim"

Semiz, "Şehid ve şehadeti konuşurken hepimizin literatüründe olan bir bilgiyle konuşuyoruz. Genelde Allah için ölmüş Müslümana 'şehid' diyoruz. Bu eylemin adına da 'şehadet' eylemi diyoruz. En nihayetinde bu doğru bir tariftir. Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'a Sahabe-i Kiram 'Şehid kimdir?' sorusuna 'Yalnız Allah için ölen şehittir' buyuruyor. Yani biz hangi maddi imkan için ölürsek ölelim Allah (Azze ve Celle) şehid olarak kabul etmiyor. Yalnız kendisi için öldüğümüzde bizi şehid olarak kabul ediyor. O yüzden biz şehadet kavramını 'Allah için ölmek' olarak tarif edeceğiz elbette ama Allah için ölmenin, şehid olabilmenin ve şehadet şerbeti içebilmenin Allah için de yaşamaya bağlı olduğunu da bilmemiz lazım. Eğer biz münafıkça bir hayat yaşıyorsak mücahitçe bir ölümü beklemeyelim. Sabah kalktığımızda akşama kadar Allah için adanmış hayatımızın olmadığı bir yerde 7 Ekim'den sonra gaza gelerek hayatımızda sadece birkaç unsuru değiştirerek şehadeti arzuladığımızı söylemekle belki kendimizi kandırabiliriz ama melekleri kandıramayız. Melekler bizim 7 Ekim'den öncesini de 75 yıl önce başlayan siyonist işgal öncesini de biliyor. O yüzden 'şehid' dediğimiz kişinin kalben Allah için ölmeye adanmış ama bunun yanında Allah için yaşayan adam olduğunu bilmemiz gerekiyor." dedi.

"Kalben şehid olmaya niyet edip o şehitliğe layık bir şahitlik yaparak hayatımızı buna göre dizayn etmemize bağlıdır"

Konuşmasının devamında Semiz, şunları aktardı:

"Hazreti Ömer (Radıyallahu Anhu) Medine'de kendi halifeliği döneminde ellerini açıp şöyle bir dua yapıyor; 'Ya Rabbi beni Peygamberinin şehrinde (Medine'de) yanına şehid olarak al' buyurunca kızı Hafsa annemiz (Peygamber Efendimizin eşi); 'Babacığım biz Müslümanlar şu an kuvvetliyiz. Ordularımız var. Bizim bu ordularla yenemeyeceğimiz kimse yok. Hem de bir de Medine'de. Medine'de bize kimse saldıramaz. Ordularımız kuvvetli sen burada şehadeti istiyorsun' deyince 'Kızım Allah'tan istiyorum O da bana bunu nasip edecektir' diyor. Bakıyoruz mihrapta vefat ediyor. Mecusi bir kölenin bıçaklamasıyla vefat ediyor. Demek ki Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) illa şehid olmak için cenk meydanına gerek olmayacağını biliyor. Bizim Ankara'da yaşarken Gazze'dekiler gibi (Allah'ın izniyle) şehid olabilmemiz neye bağlıymış kalben şehid olmaya niyet edip o şehitliğe layık bir şahitlik yaparak hayatımızı buna göre dizayn etmemize bağlıdır."

"Hazreti Halid bin Velid vücudunda 90 küsur yarayla yatağında öldü biz ona 'şehid' demeyecek miyiz?"

Peygamber Aleyhissalatü Vesselem "Kim şehitliği kalben isteyerek ölürse yatağında ölse bile şehittir." Hadis-i Şerifini hatırlatan Semiz, "Örneğin Hazreti Halid bin Velid (Radıyallahu Anh) yatağında öldü. Vücudunda 90 küsur yara var. Biz ona 'şehid' demeyecek miyiz? O yüzden şehadet dediğimiz şey biz burada Gazze'dekiler gibi açlık çekmesek de susuzluk çekmesek de bombalar altında olmasak da bizim de tadabildiğimiz bir duygudur hatta birçok günahımızın olmasına rağmen buradan yine Sahabe-i Kiram'dan örnek vereyim. Sad bin Ebi Vakkas, Kadisiye Savaşı'nda orada bir tane Ebu Muhcen diye içki içen bir Sahabe var. İçkiyi abarttığı için bir yere bağlıyorlar. Kadisiye Savaşı'nda bir yoğunluk var. Kafirler Müslümanları yenecekler Ebu Muhcen es-Sakafi bir şeyler yapmak istiyor. Sad bin Ebi Vakkas hasta, Ebu Muhcen es-Sakafi Sad bin Ebi Vakkas'ın hanımına diyor ki; 'Sad bin Ebi Vakkas atını ve miğferini kılıcını bana ver, savaşacağım. Geri delip beni yine buraya bağla' diyor. Gidiyor savaşın rengini değiştiriyor. Akşam şöyle bir söylenti dolaşıyor. Sad bin Ebi Vakkas'ın atını melekler aldı. Savaşa katılıp savaşın rengi değişti. Bu olay üzerine Sad bin Ebi Vakkas Ebu Muhcen es-Sakafi'yi yanına çağırıyor olayı teyit ettiriyor." ifadelerine yer verdi.

"Şehid; Allah için ölmeye niyet edip Allah için yaşayan adamdır"

Son olarak Semiz, "Evet, Ankara'da yaşıyor olabiliriz. Evet, biz laik bir devletin altında yaşıyor olabiliriz. Evet, biz zamanında Kur'an-ı Kerim'in yasaklandığı bir devlettin altında yaşıyor olabiliriz. Ama biz en nihayetinde kalben ve yaşayış olarak eğer şahadeti istiyorsak Gazze'de olmadan da Afganistan'da olmadan da ve Suriye'de olmadan da elde edebiliriz. Bu sabah namazına ne kadar heyecanla kalktığımıza ne kadar samimi dua ettiğimize, Allah'a nasıl yalvardığımıza, nasıl infak ettiğimize, çocuğumuzu nasıl yetiştirmemize ve sofradaki gündemimize bağlıdır. Sofradaki gündemimiz, magazin haberlerini konuşmakla Gazze'yi konuşma arasındaki fark bizim şehitliği isteyip istemediğimizi gösteriyor. Şehid kimmiş, Allah için ölmeye niyet edip Allah için yaşayan adammış. En sonunda da ölme şeklinin önemine bakmadan yatağında öldün, deri koltukta öldün bir önemi yok. Hatta sakalsız veya bıyıksız öldün hiçbir önemi yok. Seyyid Kutup gibi bir adam öyle bir adamdı. İdama giderken uzun uzun sakalları yoktu. Başında bir sarık yoktu. Demek ki şehid olmanın ölüm şekliyle bir alakası yok. Şehid İsmail Heniyye İran'da öldü. Güdümlü füzeyle öldü. Apache helikopteriyle ölenler var. Sabah namazında öldürülenler var. Hiçbirinin ölüm şekli bizi ilgilendirmiyor. Ne için yaşadık. Ne için ölüyoruz. Nasıl ölüyoruz. Bunlar bizi ilgilendiriyor. Şehid bu. Şehadet bu. Allah da bize bunu nasip eylesin." diye konuştu. (İLKHA)