Kazaziye sanatı Rus Çarlık orduları ile Karadeniz'e gelen Kafkasyalı ustaların geri gitmemesi ve Trabzona yerleşmesiyle, Kafkas ustalarla birlikte yapılan kampçı sanatıdır.
Kazaziye sanatının Mezopotamya uygarlıklarından Lidyalılara dayandığı öne sürmektedir. Kazaziye sanatı altın çağını Osmanlı döneminde yaşamıştır.
Gümüş kazaziye sanatını icra eden İlknur Efe Misvi, bu sanatın köklerinin milattan önceye kadar uzandığını belirtiyor.
Milattan önce Likyalılar döneminde, savaşçıların savunma kıyafetlerinde kullanılan bir teknik olarak ortaya çıkan kazaziye, zamanla kadınların takı merakından dolayı takı yapımında da kullanılmaya başlanmış. Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan bu sanat, o dönemde büyük bir gelişim göstermiştir.
Ancak, Osmanlı'nın ardından unutulmaya yüz tutmuş ve sanata olan ilgi sayesinde günümüze kadar taşınabilmiştir. Misvi, bu sanatın tarihini ve kültürel değerini yaşatmaya devam ediyor.
İlknur Efe Misvi, İLKHA muhabirine bu geleneksel sanatı yaşatarak, gelecek nesillere aktarmaya kararlı olduğunu ekledi.
"Sanat, evveliyatı milattan önceye dayanır"
Gümüş kazaz sanatını icra ettiğini belirten Misvi, "Bu sanat, evveliyatı milattan önceye dayanır. Milattan önce Likyalılar zamanında, savaştan savunma kıyafeti olarak yapılmış bir işlemken, sonrasında kadınların her dönemde olduğu gibi o dönemde de takıya merakından dolayı bazı teknikler takı yapımında kullanılmış ve bu sanat, altın çağını Osmanlı döneminde yaşamıştır. Osmanlı döneminden bu yana da unutulmaya yüz tutmuştu. Sanata merakı olanlar sayesinde günümüze kadar getirilmiş bir sanattır." dedi.
"Sanat, gümüş, bakır ve altın tellerle meydana geliyor"
Sanatın, gümüş, bakır ve altın tellerle meydana geldiğini söyleyen Misvi, "Tellerimiz, 0.08 milim kalınlığında olup, pamuk iplerin üzerine sarılarak şekil alır. Bu telin adına biz 'kazaziye teli' diyoruz. Bu telle, biz dediğimiz aparatın üzerine sürgüleri üzerinde yaparak ürünler oluşturuyoruz. Daha kalın mikronlu burgu tellerle oluşturduğumuz, kuyumcu vitrinlerinde görebileceğiniz modeller üzerinde de çalışmalar yapıyoruz. Trabzon Hasırı tekniği, tekniğiyle de döneme damgasını vurmuş bir tekniktir. Gümüş tellerle ve altın tellerle birleşip, üzerine taçlar ve kristallerle birleştirerek ortaya çıkarılan ürünlerdir." diye belirtti.
"Hikâyesinin oluşu beni cezbetti"
Kendisinin işletme mezunu olduğunu, mücevher sanatının da hobi amaçlı dikkati çektiğini vurgulayan Misvi, "Sonrasında hikâyesinin oluşu beni cezbetti. Kendime dedim ki, ben bir iş yapıyorsam hikayesi olan bir iş yapmalıyım. İşleri yaparken beni o dönemlere götürmeli ve sonrasında hayal dünyamda tasarladığım şeylerle birleştirmeliyim bu işi. Benim tam aradığım bir işti. Hayal ediyorum, düşünüyorum, tellerle birleştiriyorum ve ortaya tasarım takılar çıkıyor. İşin eğitmenlik kısmını 2017'den bu yana yapıyorum. Halk eğitim merkezlerinde usta öğretici olarak çalışıyorum. Bir sürü öğrenci yetiştirdim. Yetiştirmiş olduğum öğrenciler güzel işler çıkardılar. Ticarete dökerek kendilerine bir ek kazanç haline dönüştürdüler. Bu çok daha sevindirici oldu." şeklinde konuştu.
"Bu sanatın hem bir piyasası hem de hayranları var"
Gümüş kazaziye sanatına yoğun bir ilgi olduğunu ifade eden Misvi, "Özellikle gençlerin çok ilgisi var. Kazaziye takıları takmayı seviyorlar, çünkü bu bir sanattır. Normal bir takı değil, dışarıdan hazır alabileceğiniz bir takı da değil. Tamamıyla el işi bir sanattır. Son yıllarda gençler, el emeğine dikkat çekmek için kazaziye ürünleri tercih ediyorlar. Özellikle tespih koleksiyonerleri, önemli ve özel gördükleri tespihlerin uçlarına gümüş kazaziyeli yapılmış tespih uçları istiyorlar. Bu sanatın hem bir piyasası hem de hayranları var." dedi.
"Sanatın nesillere aktarılması için yetkililere iş düşüyor"
Sanatın sevilerek yapılırsa güzel işler çıktığını kaydeden Misvi, "Ben sanatımı çok seviyorum. Tellerle uğraşmayı, onları hayalimdeki takılara dönüştürmeyi, sanata çevirmeyi çok seviyorum. Birçok insan içindeki cevheri henüz keşfetmemiş oluyor. Sanatın nesillere aktarılması için yetkililer daha fazla kurs açmalılar, çünkü çok daha fazla kişiye dokunmalıyız. Unutulmaya yüz tutmuş bir sanat ve sadece tek bir bölgeye ait sanat olmadığını ve ülkenin her şehrinde bunun öğretilmesinin gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu. (İLKHA)