Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın farklı alanlardaki korkularına ve korkunun nasıl kullanılması gerektiğine dair tavsiyelerde bulundu.
Korkuya ‘psychic pain’ yani ‘psikolojik ağrı’ diyenler var…
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, korku, kaygı ve sıkıntı gibi duyguların, insanın bedensel bütünlüğü bozulduğunda ağrı hissetmesi veya kas ve eklem gerilimi yaşaması gibi, psikolojik bütünlüğü bozulduğunda da ortaya çıktığını ifade etti.
Tarhan, "Bu nedenle, korkuya ‘psychic pain’ yani ‘psikolojik ağrı’ diyenler var. Korku, kişinin kendini tehlikede hissettiği durumlarda ortaya çıkan doğal bir duygu. İlk korku duygusu, bir çocuğun doğar doğmaz yaşadığı ilk duygudur." dedi.
Hayvanlarda korku duygusunun genetik olarak kodlandığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Mesela bir aslan kendi alanında korkusuzdur. Ama tehlikede hissettiği zaman, etrafını çakallar sararsa, tek başına kalırsa, yaralanacağım diye o koca aslan kaçar. Bu korku duygusudur." diye konuştu.
İnsanın dört temel korkusu var
İnsanın, özgür iradesiyle yemek, içmek, üremek ve barınmaktan öteye giderek kendini geliştirme, ilerleme, olayları analiz etme, gelecekle ilgilenme ve geçmişle yüzleşme gibi endişeler taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "Bu endişeler korku duygusunu ortaya çıkarıyor. Ünlü psikiyatrist Yalom'un belirttiği gibi, insanın dört temel korkusu vardır: anlamsızlık korkusu, belirsizlik korkusu, yalnızlık korkusu ve ölüm korkusu. Bu korkular, tüm insanlarda ortak olup diğer canlılarda bulunmaz." ifadelerini kullandı.
Korku hissinin, nesne veya olaydan ziyade, kişilerin bu nesne veya olaya verdiği anlamdan kaynaklandığını dile getiren Tarhan, Sri Lanka'da "intihar otu" olarak bilinen bir otu, çiğneyen kişilerin ölümden korkmamaya başladığını, bu kişilerin korkusuzca tehlikeli davranışlar sergileyebildiğini anlattı.
Anne veya baba kendi liderliğini meşrulaştırmak için korkuyu kullanabiliyor
Filozof Spinoza'nın belirttiği gibi, korku duygusunun diktatörler tarafından sıkça kullanılan bir araç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, Spinoza’nın, "Bir siyasi iktidar korkuyu meşrulaştırma aracı olarak kullanır" diyerek, diktatörlerin insanları sindirmek ve kontrol etmek için korkuyu politize ettiğini, aynı durumun aile içinde de görülebildiğini; anne veya babanın, kendi liderliğini meşrulaştırmak için korkuyu kullanabildiğini, bunun korkunun kötüye kullanılması olduğunu söyledi.
Korkunun, yenilikçilik, girişimcilik ve keşfetmenin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "İnsanların özgürleşmesinin önündeki en büyük engel de özgürlük korkusudur. İnsan, özgür olmaktan korkar ve bu korku, onu köleliğe teslim eder. Asıl esaret, kişinin korktuğu zaman mücadeleden vazgeçmesidir. Korku, insanı pasifleştirir ve onu ilerlemekten alıkoyar." diye konuştu.
Korku hissini bir tehdit olarak görmemek gerekir
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yılan veya akrep korkusu gibi bazı korkuların genetik kökenli olduğuna işaret ederek, bu tür korkuların, bu canlıları hiç görmemiş olanlarda bile mevcut olduğunu söyledi.
Yükseklik korkusunun da genetik eğilime sahip bir korku olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, "Çocuklarda bu korku hemen ortaya çıkmasa da zamanla gelişebilir. Genetik kökenli olduğuna dair kesin bir gen tanımlanmamış olsa da bu tür korkuların genetik olması gerektiği düşünülüyor." dedi.
Korkuyu yaşayan kişinin, onunla ilgili oluşturduğu düşüncelerle korkusunu yönetebileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Korku hissini bir tehdit olarak görmemek gerekir." Şeklinde konuştu.
Korku hem insanlar hem de hayvanlar için önemli bir duygu
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, korkunun, korkuyla yaşadığına vurgu yaparak, korkunun hayvanlar tarafından hissedildiğini dile getirerek, "Korku, ayna nöronlar aracılığıyla diğer canlılara iletilir. İnsanlar korktuğunda, karşılarındaki kişi veya hayvan bu korkuyu ‘okur’ ve buna göre tepki verir. Hayvanlar da korkuyu algılama konusunda duyarlıdır ve bu nedenle korku hem insanlar hem de hayvanlar için önemli bir duygu olarak karşımıza çıkar." dedi.
Çocuklarda korku anne babanın tepkilerine göre şekilleniyor
Yeni yürümeye başlayan bir çocuğun gölgesinden korkabileceğini ancak anne ve babasının soğukkanlı tutumları sayesinde korkmamayı öğreneceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Çocuklar çevrelerini ve büyüklerini referans alarak öğrenirler, bu nedenle korkuyu da bu şekilde öğrenirler. Anne ve babanın tutumları bu konuda çok önemlidir. Örneğin, çocuk anne ve babasıyla birlikte korkunç bir video izlerse, tek başına olduğunda videodaki şeylerin ekrandan çıkıp ona saldıracağını düşünebilir. Ancak, yanında anne ve babası varsa ve onlar sakin kalırsa, çocuk da sakin kalır. Bu nedenle çocuklarda korku anne babanın tepkilerine göre şekillenir." diye konuştu.
"Savaş ya da kaç" tepkisi…
"İnsanlar korku veya tehlikeyle karşılaştıklarında "savaş ya da kaç" tepkisi verirler. Bu tepki, vücudun stres altında nasıl davranacağını belirler. Eğer bir kişi tehlikeyi yönetebilecekse ve stres altında soğukkanlı kalma becerisine sahipse, bu korkuyu soğukkanlı bir şekilde yönetebilir." diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İslam alimi İmam-ı Azam'ın talebeleriyle yürürken uzun boynuzlu bir öküzle karşılaştığı ve yolunu değiştirdiğini, hocanın korkup korkmadığı sorulduğunda, "Onun boynuzu varsa benim de aklım var" dediğini anlatarak, bunun, aklı kullanarak korkuyu yönetmek olduğunu söyledi.
Kontrol edilebilir korkuların vücutta ciddi reaksiyonlar yapmadığını dile getiren Tarhan, "Kontrol edilemeyen korkularda göz bebekleri büyüyor, damar direnci artıyor, tansiyon yükseliyor. Sık sık nefes alıyor, oksijen yükseliyor, glikoz kana karışıyor, kan yağları karışıyor, kaslar kasılıyor, savaş durumuna geçiyor. Tansiyonu düşerse düşüp bayılıyor. Korkunun hastalık haline gelmiş hali kaygı ve panik bozukluğu." dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, korkularla başa çıkmak için geliştirilen fikirlerin oldukça önemli olduğunu kaydederek, "Korkuyu yönetmek, problemi iki farklı yaklaşımla ele almayı gerektirir; probleme odaklı baş etme yöntemi ve duygusal rahatlamaya yönelik baş etme yöntemi. Probleme odaklı baş etme yönteminde kişi, problemi çözmeye çalışır ve korkuyu ortadan kaldıracak davranışlar geliştirir. Bu, genellikle en çok tavsiye edilen yöntemdir. Ancak, bazı durumlar kontrol edilemez ve çözülemez nitelikte olabilir, örneğin ölüm korkusu. Bu tür büyük problemler karşısında, duygusal rahatlamaya yönelik baş etme yöntemi devreye girer." diye konuştu.
Ölüm ve yaşlanma korkusuyla başa çıkmak…
Ölüm korkusuyla başa çıkmak için, "Hayat varsa ümit de vardır" düşüncesinin önemli olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, insanların, ölümün bir son değil, bir mekan değişikliği olduğunu kabul edebileceklerini ve "Hayatımı hesap verebilir bir şekilde yaşadıysam, ölümden niye korkayım?" düşüncesinin bu korkuyu yönetmeye yardımcı olabileceğini kaydetti.
Yaşamayı bilen ve her gününü hayatının son günü gibi değerlendiren insanların ölümden korkmadığını da ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Bazı insanlar, dünyada unutulmaktan korkar. Oysa dünyaya iyi şeyler katmış bir insan unutulmaktan korkmamalıdır. Yaşlanmaktan korkmak da benzer bir durumdur; hayatının her döneminin kıymetini bilerek yaşayan ve her yaşın hakkını veren biri, yaşlanmaktan korkmamayı başarabilir. Kısacası, korkularla başa çıkmak için önce onları tanımak, sonra çözüm odaklı veya duygusal rahatlama odaklı yaklaşımlar geliştirmek gereklidir. Bu sayede korkular, hayatı olumsuz etkilemeden yönetilebilir." dedi. (İLKHA)