Özellikle yaşanan hırsızlık suçları gibi adli vakalarda suç işleyenlerin birçoğu daha adliyeye bile sevk edilmeden karakollardan salıverilmesi, ciddi bir dolandırıcılık suçu işleyenlerin ise kısa süre cezaevinde yatıp çıkması toplumda bir cezasızlık algısı" oluşturmuş durumda.
Toplumda ciddi rahatsızlık oluşturan ve adalete güvenin sarsılmasına neden olan söz konusu uygulamanın birçok sebebi olsa infaz sisteminde her çıkan yenilikte hırsızların yararlanması ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor ve hırsızlara da adeta alan açılmış olunuyor.
Adli vakalarda oluşan cezasızlık algısı ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan Avukat Eyyup Akıncı, "Hırsızlık suçu mal varlığına karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendiriliyor. Hırsızlık, dolandırıcılık, mala zarar verme ve yağma hususları bu kapsamda değerlendiriliyor. Bu suçların bu kadar yaygınlaşmasının sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz. Birincisi; soruşturma makamlarının ciddiyetsizliği, ikincisi; yargılamaların uzun olması, üçüncüsü; cezasızlık algısının ciddi bir şekilde yaygınlaşmış olması, tutuklamanın istisna olması ve infaz sisteminden kaynaklanan birtakım sorunlar." dedi.
"Hırsızlık suçları ciddiye alınmıyor, adliyeden tutuklanmadan bırakıldıkları için emniyet de işini düzgün yapmıyor"
Hırsızlık suçunun adli vakalardan olduğunu ve dosyaların bir cinayet vakası gibi incelenmediğini söyleyen Akıncı, "Örneğin ofisimizde bir defa hırsızlık suçu işlenmişti. Kişilerin girdiği saat belli, her şey ortada. Normalde bir cinayet vakası olsa bu kişilerin gittiği güzergahlardaki kamera kayıtları incelenerek gittikleri yerde görüntülerinden bulunabilirdi. Normal bir siyasi suç işlendiğinde, sosyal medyada basit bir hakaret suçu bile işlendiğinde hemen yarım saat, bir saat içerisinde kişinin gözaltına alındığını görebiliyoruz. Gündem edilen bir olayda bu kadar ciddiyetle yaklaşılabiliyorken haksızlık suçlarında bu kadar bir ciddiyetle üzerine gidilmiyor. Bunun da birtakım sebepleri var. Yargılamaların uzun sürmesi bunun bir sebebidir. Yargılamalar uzun sürdüğü ve tutuklamalar da istisnai olduğu için her adliyeye düşen kişi salıveriliyor. Bırakıldığı zaman emniyet de işini ciddiye yapmıyor. 'Ben gözaltına alıp, işlemlerini yapı adliyeye götürüyorum ama bırakılıyorlar' diyor. Neden bırakılıyor? Çünkü işlemler eksik. Çünkü kamera kayıtları getirilmesi gerekir. Çünkü yakalanan kişinin gerçekten suçüstü yakalanmamışsa hırsızlık ile illiyet bağı dediğimiz bağlantısını tam olarak saptayacak verilerin ortaya konulması gerekir." diye konuştu.
"Hırsızlar içeride nitelikli dolandırıcılarla kalıp iş öğrenerek dışarı çıkıyor"
Yargılamaların uzun sürmesinin cezada algısızlık sebebi olduğuna dikkati çeken Akıncı, "5-6 yıl, belki 10 yıl süren yargılamalar söz konusu. Aslında bunlar 6 ayda bitmesi gereken yargılamalar. Kamera kayıtları, tanıklar hızlı bir şekilde getirildiğinde, 5-6 ayda yargılamanın bitip bir hükümle sonuçlanması mümkün. Yargılamalar uzun sürmesi, iş yükü fazlalığı üst üste eklendiğinde tutuksuz yargılamalar söz konusu oluyor. Bir kere herhangi bir sebepten dolayı hırsızlık suçu işlemiş birisi cezaevine girip bir ay sonra girip çıktığında veya adliyeye girip çıktığını da bir cezasızlık algısıyla karşılaşıyor. Cezaevlerine düşenlerin hali bambaşka. Birkaç ay içeride kalıp yargılamalar uzun sürdüğü için tahliye oluyorlar. O süre içerisinde daha nitelikli hırsızlık birlikte kalıyorlar ve bunlardan iş öğreniyorlar. Cezaevi doluluk oranları artınca bu sefer infaz düzenlemeleriyle yeniden serbest bırakılıyorlar." şeklinde konuştu.
"20 yıl ceza alan bir hırsız, yapılan düzenlemelerle 2 yıl sonra çıkabiliyor"
Akıncı, "Örneğin terör suçundan mahkûm olan birisi aldığı cezanın dörtte üçünü yatar. Cinsel suçlardaki koşullu salıverilme oranı dörtte üçtür. Uyuşturucu suçlarında koşullu salıverilme oranı dörtte üçtür. Yani bir kişi 8 yıl ceza alırsa 6 yılını cezaevinde. Hırsızlık suçlarında koşullu salıverilme oranı ½'dir. Yani bir kişi 10 yıl ceza alırsa sadece 5 yılını cezaevinde geçiriyor. 2016 yılında koşullu salıverilme 2 yıla çıktı. Bu durumda 10 yıl ceza alan 2-3 yıl yatmış oluyor. 2020 yılında koşulu salıverilme oranı 3 yıla çıkarıldı. 2020 yılında çıkarılan infaz düzenlemesiyle koşullu salıverilme oranı ½'ye indirildi. O zamana kadar 3/2'ydi. Denetimli serbestlik de 3 yıla çıkarıldı. Yani bir kişi 2020 yılından önce işlenmiş bir suçtan ½ yatar. Aynı zamanda 3 yıl denetimli serbestlikten yararlanır ve sadece 2 yıl yatmış olur. 2020 yılından sonra bir düzenleme daha getirildi ve koşulu salıverilmeye ek olarak 5 yıl daha getirildi. Yani kişi 8 yıl denetimli serbestlikten yararlanabiliyor. 20 yıl ceza alan birisi, 10 yıl koşullu salıverme ile 10 yıl cezaevinde geçirmesi gerekir. Bu 10 yılın 8 yılı denetimli serbestlikten yararlanır. Yani 20 yılın yalnızca 2 yılını cezaevinde geçirip çıkabiliyor." dedi.
"İnfaz sistemi sil baştan düzenlenmeli, herkes eşit şekilde etkilenmeli"
İnfaz düzenlemesi açıkça bir cezasızlık algısı yarattığını ve hırsızlık suçlarında bir cezasızlık algısına sebep olduğunu vurgulayan Akıncı, "Bir nevi açık kapı bırakmış oluyor. Peki bu neden yapılıyor? Suç siyaseti yönünden bu doğru bir şey mi? Siyasi suçlara af getirilmiyor, uyuşturucu suçları da çok gündem edildiği için bunlara da af getirilmiyor. Cinsel suçlar da toplumun çok tepki verdiği suçlar olduğu için bu suçlar düzenlemenin dışında tutuluyor. Zaten cezaevleri yeterince dolmuşken yapılan düzenleme yalnızca mal varlığına karşı işlenen suçlar için uygulanıyor. Bir düzenleme getirildiğinde, cezaevleri doluluk oranı taştığında kime af getirelim? Kime uygun bir düzenleme getirelim? Denilip yalnızca adli suçlar dahil ediliyor. İlk yaptıkları şey adli suçluları salıvermek ve siyasi suçlara, cinsel suçlara yer ayırmak oluyor. Bu infaz düzenlemesi ciddi bir şekilde cezasızlık algısı oluşturmuş. Yapılması gereken doğru olmasa bile öncelikle bu adaletsiz sistem nedeniyle tüm suçlara bir af getirilmesidir. Ardından sil baştan bir infaz sistemi getirilerek suçlara göre ayırma, kayırma yapmadan herkesin aynı şekilde infazdan etkilenmesi gerekir." diye konuştu. (İLKHA)