Zekatın ayette belirtildiği gibi ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gerektiğini vurgulayan Cizre İlçe Müftüsü Süleyman Baran, Gazze ve Filistin’deki Müslümanların da unutmaması gerektiğine dikkat çekti.
Zekâtın fakirle zenginler arasında bir köprü olduğunu ifade eden Müftü Baran, “Zekât, mali bir ibadettir. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam, Medine’ye gittikten 2 yıl sonra farz olmuş olan İslam’ın 5 temel kurallarından bir tanesidir. Zekât, sözlük manada malı atma, temizleme, bereket ve iyi hal gibi manalar ifade eder. Allah Azze ve Celle, Kur'an'ı Kerim’de zekâtın, malın temizleyicisi olduğunu buyurmuştur. Dolayısıyla malın zekâtının verilmesi, Müslümanlar üzerinde bir farzdır. Bu farzı her Müslüman yerine getirmelidir." dedi.
"Zekat sosyal bir dayanışmadır"
"Allah Azze ve Celle bir nizam koymuşsa, bu nizama göre zenginler, eğer mallarını hakkıyla fakirlere verirlerse, kanaatimce dünya üzerinde hiçbir fakir kalmaz" diyen Baran, "Zekât, zenginlerden alınıp fakirlere verilen bir maldır. Yani fakirlerin, zenginler üzerinde olan bir hakkıdır. Aynı zamanda sosyal bir dayanışmadır. Zekât fakire verildiği zaman, fakirle zengin arasında bir muhabbet meydana gelir. Zekât, mali yükümlülüğü yerine getiren kimsenin vermesi ve uyması gereken İslami temel bir farizadır. Zekât, fıkhi olarak kimlere verileceği Kur'an'ı Kerim’de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulûb adı verilen, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlardır. Dolayısıyla zekât, fakirle zengin arasında bir köprüdür ve o köprüyü en güzel bir şekilde Müslümanların yerine getirmesi gerekir." ifadelerini kullandı.
"Zekatın yükümlülüğü vardır"
Açıklamasının devamında Baran, "Fıkıh kitaplarımıza göre hangi ürünlerin zekâtının verileceği ve hangi ticaret mallarının zekâtının verileceği bellidir. Şafi mezhebine göre buğday, arpa, mısır gibi ürünler zekâta girer, ancak Hanefi mezhebine göre yerden çıkan her türlü şey zekâta tabidir. Şafi mezhebine göre ise yerden çıkan her şey, zekâtın kendisine değil, şahsın ticari mallarındaki o kazancında, yani bir yıl sonunda malın 40’ta birini, yani yüzde 2,5’ini zekât olarak vermesi gerekir. Zekât oranı 80 gram ve üstü altını olan bir şahsın zekât yükümlülüğü vardır." dedi.
“Allah’ın bir malı olan o zekâttan fakirlerimizi esirgememeliyiz”
Muhtaçların gözetilmesi gerektiğine vurgu yapan Müftü Baran, “Fıkıh alimlerinin görüşüne göre, eğer yanı başında fakirler varsa, zekât vakti gelmeden de zekât parası verilebilir. Hanefi mezhebine göre 2-3 yıl sonraki zekâtını da verebilir. Tüccar olan birisi, Filistin ve Gazze’de zulüm olduğunu görüp, 'Ben malımın 2 yılı, 3 yılının zekâtını peşin gönderebilirim' diyebilir. Şafi mezhebine göre de bir önceki yılın zekâtı verilebilir. Dolayısıyla bizim zekâtımızı fakirlere vermemiz gerekir. Allah’ın bir malı olan o zekâttan biz kesinlikle fakirlerimizi ve muhtaçlarımızı esirgememeliyiz. Fakirlerin bizim malımızın içinde bir hakkı vardır. Dolayısıyla zekâtı geçiştirmeden vermek gerekir." ifadelerini kullandı.
"Gazze'ye zekat göndermek en öncelikli işlerden bir tanesidir"
Gazze'nin de asla unutulmaması gerektiğine işaret eden Baran, son olarak şunları söyledi:
"Zekâtlar, özellikle bugün Filistin'e, Gazze’ye, oradaki Müslüman kardeşlerimize ayırt etmeksizin verilebilir. Ayrıca orada Allah yolunda savaşanlar, Allah yolunda cihad edenler de bulunmaktadır. Zaten orada bütün evler yıkılmış, millet çadırlarda yaşıyor. Orada bir Yahudi saldırısı var. Dolayısıyla zekât göndermek, en evvel yapılması gereken işlerden bir tanesidir. Gazze’ye zekât göndermemiz kanaatimce vacip olan şeylerden bir tanesidir." (İLKHA)