Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, geçtiğimiz günlerde Kayseri ve diğer bazı illerde meydana gelen olaylar hakkında yazılı açıklama yaptı.

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de Suriye uyruklu bir kişinin bir kız çocuğunu taciz ettiği iddiaları üzerine şehirde toplumsal protesto gösterilerinin başladığı, ilerleyen süreçte kitlesel protesto eylemlerinin şiddet boyutuna evrildiği, toplanan kalabalık gruplar tarafından Suriyeli sığınmacılar aleyhinde sloganlar atılarak yürüyüşler yapıldığı, bu kalabalık grupların Suriye uyruklu kişilere ait olduğu belirtilen iş yerlerini ateşe verdiği ve araçlarına hasar verdiği, söz konusu toplumsal şiddet eylemlerinin başka şehirlerde de görülerek Gaziantep ve Hatay gibi çevre illere de sıçradığı şeklindeki haberler yazılı ve görsel medyaya yansımıştır. Toplumun tüm kesimini oluşturan bireylerin istisnasız bir şekilde üzerinde mutabık olduğu ve özellikle çocuk hakları açısından kabul edilemez elim hadise hakkında adli ve idari makamların ivedilikle soruşturma başlattığı görülmektedir. Bununla birlikte söz konusu olayları müteakip gerçekleşen kitlesel protestolar esnasında ortaya çıkan, sosyal medya ve basına yansıyan şiddet eylemleri, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu tarafından ulusal ve uluslararası mevzuat gereği yakından takip edilmektedir.

Ülkemizde bulunan yabancılar da diğer tüm insanlar gibi temel insan haklarına sahiptir

Bilindiği üzere ülkemiz yerinden edilen birçok ülke vatandaşına ev sahipliği yapmaktadır. Bu kapsamda ülkemizde resmi rakamlarla 3,1 milyon Suriyeli geçici koruma statüsü altındadır. Savaşlar, iç çatışmalar, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle evlerinden, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan çok sayıda kişiye yıllardır ev sahipliği yapan ülkemiz, insani vazifelerini yerine getirmekte tereddüt etmeyen halkımızla birlikte uluslararası hukuktan ve uluslararası düzenlemelerden kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirme konusunda tüm dünyaya örnek olmaktadır. Kuşkusuz diğer hak ve özgürlüklerin kullanımında bir ön koşul teşkil eden yaşam hakkına dair devletlerin koruma, saygı gösterme ve yerine getirme yükümlülükleri bulunmaktadır. Ülkemizde ve diğer ülkelerde uluslararası sözleşmeler kapsamında bulunan yabancılar diğer tüm insanlar gibi yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkı gibi temel insan haklarına sahiptir. Ülkemizde bulunan yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve insan onuruna yaraşır bir hayat sürebilmelerinin önündeki en büyük engel ise nefret söylemi ve nefret suçları ile yabancı düşmanlığı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ön yargılı söylemler, kişilerin can ve mal güvenliğini tehdit ediyor

Devletin insan haklarına ilişkin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde Kayseri’de yaşanan olaylara dair ilgili kamu otoriteleri ve yetkili makamlar, toplumsal barış ve kamu düzeninin korunması amacı çerçevesinde hareket etmektedir. Bununla birlikte toplumsal hassasiyetlere temas eden bir olayın hemen sonrasında gerçekleşen provokatif eylemlerin, suçun faili ile gerçek veya algılanan ortak bir özelliğine, bağlantısına ve/ya mensubiyetine dayandırılarak Suriye uyruklu kişilere yöneltilen etno-şiddet unsurlarının, yabancılara yönelik ayrımcı ve ön yargılı söylemlerin, kimi zaman kişilerin can ve mal güvenliğini tehdit eden eylemlere dönüşebildiği gözlemlenmektedir. Gelinen noktada sığınmacıların evlerinin ve iş yerlerinin hedef alınması ve sosyal medya üzerinden provokatif eylemlerin teşvik edilmesi, Anayasa’da güvence altına alınan yaşam, kişi dokunulmazlığı ve mülkiyet haklarının ihlaline yol açmaktadır.

Nefret söylemi, suçun ilk basamağını oluşturmaktadır

Şanlıurfa'da boğazı kesilerek işlenen cinayetin zanlısı yakalandı Şanlıurfa'da boğazı kesilerek işlenen cinayetin zanlısı yakalandı

Belirli bir gruba yönelik nefret söylemi, Türkiye’nin de taraf olduğu "Birleşmiş Milletler Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme" ve "Irk veya Etnik Kökene Bakılmaksızın Kişilere Eşit Muamele İlkesinin Uygulanmasına İlişkin 2000/43/AT sayılı Avrupa Konsey Direktifi" başta olmak üzere uluslararası temel insan hakları belgeleri ve evrensel insan hakları ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Söylemsel şiddetin sosyo-politik arka planından beslenen nefret söylemi, suç teşkil eden bir eylemin suça dönüşmeden önceki süreçte ilk basamağını oluşturmaktadır. "Nefret suçları" (hate crimes) olarak isimlendirilen ve kimi zaman "ön yargı saikli suçlar" (bias motivated crimes) olarak da adlandırılan suç kategorisi ise en genel haliyle, "bir kişi veya gruba veya onlara ait mal varlıklarına karşı, biyolojik veya kültürel olarak temel veya değiştirilemez bir özelliğinden dolayı, ön yargı veya nefret saiki ile işlenen suçları" meydana getirmektedir.

Yabancı düşmanlığı, toplumdaki ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi derinleştirmektedir

Nefret söylemi ve nefret suçları ile yabancı düşmanlığı, demokratik toplum düzeninin gereklerinden biri olan eşitlik ilkesine yönelik tehdit oluşturmakta, ön yargılardan beslenerek genellikle savunmasız grupları hedef almakta, böylelikle toplumdaki ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi derinleştirmektedir. İçeriğinde nefret barındıran söylemsel nitelikteki ifadelere tepkisiz kalınması ise nefret söylemi olgusunun toplumsal meşruiyet kazanarak normalleştirilmesine yol açmaktadır.

Belirli kişi veya grupları hedef göstererek damgalama

Toplum nezdinde kabul edilemez olayların sorumlusu olan bir failin kimliği ile eş öz değerleri paylaştığı düşünülen belirli kişi veya grupların hedef gösterilerek damgalama, aşağılama ve düşmanlaştırmaya maruz bırakılması, demokratik bir toplumda uyum içinde bir arada yaşama kültürünün devam ettirilmesi yolundaki en büyük sorun alanlarından birini teşkil etmektedir. Bu nedenle yaşanan olaylar Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu tarafından yakından takip edilmekte ve bu olayların ülke genelinde toplu şiddet olaylarına ve insan hakları ihlallerine dönüşmemesi için tüm halkımız itidalli davranmaya davet edilmektedir. Toplumsal barışı hedef alarak provokatif eylemleri besleyen ayrımcı dil ve nefret söylemlerinden uzak durma sorumluluğunun bir kez daha altını çizerek söylem düzeyindeki ifadelerin suç teşkil eden eylemsel boyuta geçmemesi gerektiği hususunu tüm ilgililere hatırlatmak isteriz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur." (İLKHA)

Kaynak: ilkha