Günümüzde sürekli kulağımıza çalınan toksisite kavramını sadece romantik ilişkilerle eşleştirmiş olsak da, ikiden fazla insanın kurduğu her türlü ilişki bir noktada toksikleşebilir ve aile ilişkileri de bunu sıklıkla görebileceğimiz bir bağlamdır.
Öncelikle, toksik ilişki, bireylerin duygusal ve zihinsel sağlığını olumsuz etkileyen zararlı ilişkilerdir. Bu tür ilişkiler, kişilerin kendine güvenini zedeler ve yaşam kalitesini düşürebilir. Sürekli eleştiri, bireylerde değersizlik hissi yaratırken, manipülasyon ve duygusal şantaj da sıkça görülür. Kişisel alanların ihlal edilmesi, aşırı bağımlılık ve sürekli suçluluk duygusu gibi durumlar da toksik ilişkilerin özelliklerindendir. Bu ilişkilerde bireyler genellikle yetersizlik hissi taşır ve aile içinde gizlilik hakimdir, bu da güveni zedeler.
Aile içindeki toksik dinamikler, geçmiş deneyimlerin etkisiyle oluşur. Aile bireylerinin travmaları, güncel ilişkileri etkileyebilirken, iletişim eksiklikleri yanlış anlamalara yol açar. Aşırı kontrol, aile üyeleri arasında gerginlik yaratır. Belirli rollerin yerleşmesi, kıskançlık ve rekabet, olumsuz ilişkileri pekiştirir. Duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesi ve güvensiz bağlanma stilleri de bu toksik dinamiklerin sürmesine neden olur. Bu unsurlar, toksik aile ilişkilerinin oluşumunu ve devamını etkileyen temel dinamiklerdir.
Toksik ebeveynler genellikle kontrolcü, aşırı koruyucu veya ihmal eden tutumlar sergiler. Kontrolcü ebeveynler, çocuklarının hayatlarını aşırı derecede yönlendirmeye çalışarak onların bağımsızlıklarını kısıtlar. Aşırı koruyucu ebeveynler, çocuklarını dış dünyadan koruma adına sağlıksız bir şekilde sınırlar koyarak onları geliştirme fırsatlarını engelleyebilir. Diğer yandan, ihmal eden ebeveynler ise çocuklarının duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına duyarsız kalarak bağlanma sorunlarına yol açar. Toksik kardeşler de aile içindeki dinamikleri olumsuz etkileyebilir. Bu bireyler arasında sıkça görülen rekabet, kıskançlık ve çatışmalar, aile içinde gerginlik yaratır. Kardeşler arasındaki bu olumsuz duygular, zamanla derin bir düşmanlığa dönüşebilir ve aile bütünlüğünü zedeler. Sonuç olarak, hem ebeveynlerin hem de kardeşlerin toksik tutumları, aile içindeki ilişkilerin sağlıksız hale gelmesine neden olur.
Psikolog Duru Erdem,'' Sağlıklı ilişkiler, karşılıklı saygı ve destek ile şekillenirken, sağlıksız olanlar güç mücadeleleri ve çatışmalarla doludur. Bu durumlarda, kişisel sınırların belirlenmesi büyük bir önem taşır. Sınır koyma stratejileri, bireylerin kendilerini korumalarına ve sağlıklı bir alan yaratmalarına yardımcı olur. Toksik ilişkilerden çıkmanın yolları arasında en kritiği kişinin özdeğer kavramını yeniden şekillendirmesidir. Kendine nasıl destek olabileceğini bilmek, iyileşme sürecinin temel adımlarından biridir. Özdeğer oluşturulduktan sonra bozulmuş dinamiği yerine getirmek için de aile içi iletişimi geliştirmeye yönlenmemiz gerekir. Açık ve sağlıklı iletişim yolları, bireylerin duygularını, ihtiyaçlarını ve sınırlarını rahatlıkla ifade edebilmesine olanak tanır. Bu sayede yanlış anlamalar azalır ve ilişkiler güçlenir. Empati ve anlayış, bu sürecin temel taşlarıdır; aile üyelerinin birbirinin bakış açısını anlaması, duygusal bağları derinleştirir ve çatışmaların çözümünde önemli bir rol oynar. Böylece, toksik dinamiklerin yerine daha sağlıklı bir iletişim ve destekleyici bir atmosfer oluşturmak mümkün hale gelir.'' dedi. (İLKHA)